20 Haziran 2010 Pazar

babalar günü


Merhabalar sevgili okurlarım,
Okuyucularım arasında baba var mıdır bilmiyorum ama tüm babaların babalar gününü kutluyorum:)
Kendi babamınkini ayrıca kutluyorum tabi:) Baba özeldir, güzeldir. Özellikle kız çocukları için. Bir kız çocuğu olarak babama ne kadar düşkün olduğumu da tahmin edebilirsiniz tabi. E bu yazının yazılış sebebi de belli oldu:)
Babalar gününüz kutlu olsun.. :)

12 Haziran 2010 Cumartesi

evcilik oyunu 2


Merhabalar ecoecitçiler
Uzun süredir yazamadım, malum sınavlar. Amaaa bitti. Evet artık tatil başlamış durumda ve ben bu durumdan çok memnunum.
Evet bu yazımda evcilik oyunu ile ilgili izlenimlerimi paylaşayım diyorum kısaca. Ne dersiniz paylaşayım mı? ehehe saçmaladım tamam:)
Çiftlerimizi teker teker ele alıyorum.
Bahar & Mert ; Baştan beri Mert'in durmadan hediye alması, işte romantik bi adam olması güzel derken, birden itici gelmeye başladı. Biraz yapmacık tavırlar, hediyeleri 'ta taaamm' tarzı iğrenç seslerle sunması falan belki de buna itti bizi. Bi ara araları falan bozuldu. Biraz önce baktım Bahar yine masayı falan terk etti. Dayanamaz ayrılır onlar ben size söyliyim.
Tuğçe & Hakan ; Bunlar benim favori çiftim vallahi. Pek bi doğallar bence. Espriler havada uçuşuyo. İzlerken keyif alıyorum ben onları. Hele Hakan'ın babasını tek geçiyorum. Bu kadar mı tatlı olur bir dede. Adam bütün bir gün boyunca tek kelime etmedi.Hakan 'gelinin içerde uyuyo' dedi. Tüm şirinliğiyle amca 'Periler hep uyur zaten' dedi. Tonton bi amcaydı ya çok tatlıydı. Her neyse işte bu çifti seviyorum sonuç olarak. Birinci olsun bunlar.
Kendi & Yiğit ; Manyak Kendi ve sabır taşı Yiğit'in evlilikleri bi değişik. Adam bütün gün çalışıo. Kendi anca yatsın , oje sürsün, pembe giyinsin. Ağzını burnunu kırmak istiyorum o kızın. Bazen gülüyorum böyle saftirik hallerine ama bazen de delirtiyo adamı. Sorunlu gadın.Yiğitte çok konuşuyo he. Ondan bu çiftte o kadar mikemmel değil, geçelim
Yıldız & Sertaç ; Evet hepiniz bunu bekliyordunuz biliyorum. Ben de bunu bilerek reytingi arttırmak baabıyla sona sakladım onları. Yavşama uzmanı Yıldız ve Yıldız yüzünden kızlardan soğuyan Sertaç eski sevgililer olarak bütün gün öpüş koklaş yapıyorlar. Ay ben bıktım yemin ederim. O Yıldız'da hiç utanma da yok. Çocuğu yalayıp yuttuğu yetmiyormuş gibi yatağına falan gidiyo. Kamera önünde olmaz olm öyle şeyler biri uyarsın onu. He bak Sertaç'a laf etmem. Hem yakışıklı da sayılır yani, artist bir tip. Ama karısı.. Bak sinirlendim. Ama reyting toplayan tek çiftte onlar hani. Allah mesut etsin ne diyelim:D

Kısa kısa irdeledik çiftlerimizi. Belki az yazmış olabilirim ama şimdilik görüşlerim bunlar. Belki bunu bir seri haline de getirebilirim belli olmaz gençler.:)
Kendinize iyi bakın. Görüşmek üzeree..:)

30 Mayıs 2010 Pazar

Eurovision 2010

Merhabalar ecoecit'çiler;

Dün gece Eurovision'da birinciliği hakediyorduk bence Almanya'nın bağyanının güzel olması mı diyelim siyasi olaylar mı diyelim bilemiyorum ama birinciliği haketmeden aldılar diye düşünüyorum.

Sahne şovumuz, şarkı, ses, güzellik, robotumuzun oryantal şov yapması :) Hepsi harikayken o kadar iddialı gitmedik ama yeri yerinden oynattık bence. Türk'ün gücünü bir kez daha göstermiş olduk dünyaya. Daha fazla yorum yapmıyım. Videoyu izleyin siz yorumlayın :)

Manga'yı tebrik ediyoruz, bizim gözümüzde, gönlümüzde birinci Manga :)

Buyrun, iyi seyirler :)


28 Mayıs 2010 Cuma

evcilik oyunu


Resmen okunmuyorum lan artık. Bildiğin kendi kendime yazıp, kendi kendime okuyorum, E yazasım da gelmiyor tabi. Uzun bir ara verdim ama o da fark edilmedi galiba:) olsun dostlar ben sizi beni okumadığınız halinizle de seviyorum.
Evet hepiniz duymuşsunuzdur, görmüşsüzünüzdür Evcilik Oyunu adlı programı. Ben bildiğin müptelası oldum lan. Çok eğlenceli bence. 8 adet genç insanı toplamışlar, Eşleştirmişler birbirleriyle. Evcilik oynuyor o insanlar. Hoş bence. Tamam kabul ediyorum saçma ama izleyin valla eğlenceksiniz. Hele Yıldız ilen Sertaç çiftii.. piiuuuu. Tüm reytingleri toplayan onlar. Eski sevgiliymiş onlar. Burda birleşmişler tekrar. Bütün gün öpüş koklaş. He utanmasalar sevişecekler o ayrı.
He ben bi de şeyi çok merak ediyorum. Bu adamlar bildiğin koltukta mı yatıyorlar abi. 2 metre adam sığmaya çalışıyo 50 cm koltuğa. Ayıp günah lan. Bence onlar gecenin ilerleyen saatlerinde geçiyorlar gadınlarının yanına. Tutulur her yerleri yoksa. Kendileri bilir tabi ama bence geçmiyorlarsa da geçsinler bizim görmediğimiz zamanlarda.
Son olarakta bu çiftler bir hafta boyunca yaşadıklarını cumartesi gecesi beraber inceliyorlar. Birbirinin ardından konuşanlar mı istersin, karı kocaların birbirleri hakkındaki dedikodumsu yorumları mı. Oho her şey var. Çok eğlenceli yahu izleyin derim ben.
Çiftlerimizi teker teker irdeleyeceğim yazı dizisini sonraya bırakacağım. Eğer okursanız, ilgilenirseniz hani:D Görüşmek üzere sevgili okurlar. En kısa sürede çiftlerimizle ilgili yorumlarımı yazacağım. Hoşçakalın :)

20 Mayıs 2010 Perşembe

19 mayıs


Merhabalar gençler. Öncelikle bilgisayarımdaki teknik aksaklıktan dolayı uzun süredir sizlerle olamadığımı belirtmek isterim.Özrümü de dilerim.
Bir gün gecikmeli de olsa tüm gençlerin 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramını kutluyorum. Ata'mızın milli mücadeleyi başlatmasının 91. yılında umarım herkes Türk gençliğine yakışır şekilde kutlamıştır bayramı.
Ata'mızın izindeki Türk gençleriyiz biz.. Gençlik bayramımız kutlu olsunn..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

paris'ten boru şov


Merhabalar sevgili okurlarım.
Biraz önce hürriyet'in sitesinde dolaşıyordum. Magazin sayfasına tıkladım gayet masum, başıma geleceklerden habersiz. Bir haber gördüm. Başlık aynen benim yazımın başlığı : 'Paris'ten Boru Şov'.. Ve utanmadan fotoğrafın üstünde de aynı yazı duruyor. O ne başlık abi. Boru şov nedir. Striptiz şov de, striptiz yaptı boruda de. Ama boru şov deme:) Ben tabi bi tebessüm ettim, hatta yo yo baya güldüm. Dedim ki yorum farkı bu olsa gerek. Paris Hilton görse ne der merak ediyorum. Ağlar lan kadın. Veya striptiz kelimesini bulan kişi her kimse kemikleri sızlıyordur bence:)
Öyle sevgili okurlar. Bu aralar yazılarım biraz kısa oluyor ama bunun hakkında daha fazla yorum yapılabilir mi bilemiyorum:) Görüşmek üzere sevgili ecoecit sevenler.. Kendinize iyi bakın, hoşçakalın, esen kalın..:)

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 mayıs



1 mayıs işçinin emekçinin bayraaamııı, diyerek şarkılı türkü girmek isterim yazıma.
Yıllardan beri ilk defa olaysız geçen 1 mayıs 2010'u tarihe geçirmek isteriz sevgili okurlar. Bundan sonra hep böyle 1 mayıslar geçirmek dileğiyle..
Tüm emekçilerin işçi bayramı kutlu olsun :)

24 Nisan 2010 Cumartesi

gossip girl


Selam olsun tüm gençlere.
Ecoecit sevenlere...
Şiir gibin başladım olm. Tamam siz yukarısını hiç görmediniz.Merhabalar sevgili okurlarım nasılsınız? Beni sorarsanız ben iyiyim. Şimdi de mektuba döndü olay. Tüm edebi türleri deneyeceğim aslında evet amacım bu:)
Bir varmış bir yokmuş.. ehehe:) Şimdi ben geçenlerde bir haber okudum. Gossip Girl adlı ünlü Amerikan dizisinin bizde de çekileceğine dair. Yani Gossip Girl'ün Türk versiyonu. Bu dizide Etiler sosyetesinin genç kızlarının yaşamı ekrana taşınacakmış. Gossip Girl'de, Blake Lively'nin canlandırdığı Serena Van Der Woodsen karakterini, Türk versiyonunda, Selena oynayacak:) Yani Sinem Kobal. Yukarıdaki fotoğrafa bakarsanız eğer Selena'yla Serena'nın benzeyen pozlarını yanyana koyarak benzediğini göstermeye çalışan bir çalışma göreceksiniz.He yedik mi yani? Bu ne lan aynı pozu veren herkes ikiz zaten azıcık andırıyorsa.
Ve en bombası dizinin adı Küçük Sırlar olacakmış. Ben merak ediyorum şimdi Dedikoducu Kız ismiyle Küçük Sırlar isminin nasıl bağdaştırdıklarını. Böyle Küçük Sırlar sanki ilahi güçlerden bahseden samanyolu tv dizisi ismi gibi olmamış mı sizce de? İnandırıcı olmamış bence. Bi de Gossip Girl'ü bir kaç bölüm bile olsa izleyenler için büyük hayal kırıklığı olacak bu dizi. Ya Amerika'da millet geniş. Tabi öyle hoppa gençlik olur. Türkiye'de var mı olm öyle bişey. Bizde liseliyiz ama öyle olmuyo yani.Yalan onlar.Kekliyolar. Orda bile o kadar genişlik yoktur. Burda o dizinin oyuncularını taşlarlar hatta belki de eğer Gossip Girl'e benzerse.Sinirlenmişim baya.:)
Bunu sizlerle paylaştım ve rahatladım sevgili okurlar. Ne dert etmişim kendime yahu:) Kendinize iyi bakın gençler. Görüşürüzz..

16 Nisan 2010 Cuma

mr çektirmek


Selamlar sevgili okurlar
Nassınız iyisiniz inşallah. Kendinize iyi bakın sevgili okurlar. (ahah bu kadarmış yazı meğer. direk bitiş cümlesi koydum)Ben son günlerde doktor doktor gezer iken sağlığın kıymetini anladım ve dine imana bağlayan bir insan oldum çıktım.
Evet ecoecitçiler.Ben yaşlı bir insan misalı bel ağrısı çekerken doktora gittim ve mr çektirmek zorunda kaldım. Lanet olsun o mr'ı veren doktora. Annemin orası tabut gibi, ay mezar gibi yahu benzetmeleri eşliğinde tırıs tırıs tırsan ben gitmeden önce bi kaç gün baya sinir stres yaptım.Bir de öğrendim ki mr çekilirken damardan bi tane ilaç verilicekmiş. İşte bunu duyduğum an tuvalete koşup büyük tuvaletimi sakince bırakmak istedim (kısaca sıçmak).
Tekirdağ'a mr çektirmek için yola çıktığımda o bir saatlik yol benim için ilginç bi süreydi. Hem uzun hem kısa geçmiş gibi. Ne bileyim,bilemedim. Daha yolda bu stresi yaşadığımdan beni mr'a almalarını beklerken burnumun kanamasını normal karşılarsınız diye düşünüyorum. Böyle göt adım göt adım kapıya doğru yaklaşmalar, hemşire kızla göz teması kurup şirinlik yaparak canımı acıtmayacağını düşünmeler, saçma sapan hikayeler anlatarak tedirginliği dağıtmaya çalışmalar, bunlar hep benim göt korkumun göstergesiydi. Aha bir de burun kanadı ben felç. Hemşire kılıklı kız adımı çığırdığında kapıyı açıp koşmak istedim. Ama fıtı fıtı, çıtı çıtı, zıpı zıpı gittim mr odasına doğru ( Aslında mr odası diye bir tanım olmayabilir ve ben şu anda uydurmuş olabilirim, olsun). Kadın da burnumun kanamasından tırsmış olucak ki o mr sırasında damardan verilecek ilacın bana daha önceden verilmemiş olması ve alerjim olma ihtimalini de öne sürerek ilacı bana vermeden mr çekeceklerini söyledi. Nasıl rahatladığımı kelimelerle anlatamıyorum ecoecit severler. Böyle güle oynaya girdim içeri hala içimde ufacık bir korku olmasına rağmen.
Neyse girdim içeri. Daha benden önceki hasta çıkmamıştı. 45 yaşında falan olduğunu tahmin ettiğim bir teyze çıktı mr dalgasının içinden. Böyle ayağa kalkamamalar, kime attığını anlayamadığım tripler, 'Kalkamayacağım ya, yok yok kalkamayacağım' tarzı bir artistlikler. Benim göt korkumu tekrar tavana ulaştırmayı başaran bir teyzeydi kendisi. Lan dedim, içinden böyle çıkılan bi aletse bu nasıl bi alet dedim. Neler oluyo içeride diye düşündüm. Tırstım ama belli etmedim. Neyse görevli amca kadını zar zor iteleye kakalaya indirdikten sonra bana haydi diye bir neşeli, bir mutlu bağırdı. Neden bağırdı diye sorun bi, bi sorun. İçeride kıyamet kopuyo çünkü. O mr aletinden nasıl bi ses çıkıo. İçinde değilken bile. Dedim bu çok sesli. Amca 'yoo yoo haydi bin bin' diye bi acele etti. Neyse çıktım üç adet merdiveni, yattım oraya. Ay aman tam soru soracağım amcaya kesiyor.
eco: Şey nere--
amca: Hiçbiyerini kıpırdatmıyosun tamam mı eco?
eco: Ya tamam da şey ben şimd--
amca: Tamam haydi (düğmeye basar ve eco'yu hunharca içeri yollar.)
Tam anlamıyla göt oldum. O yüz ifademi görmek isterdim. Görsem kopardım zaten. Her neyse amca kelimeleri boğazıma dizdi ve beni kendimle baş başa bıraktı. Girdim içeri amcamın zorlamasıyla ve başladı olay.Aman Allah'ım o mr dalgası ne sesli bir alet ya. Kulaklarım patladı. Çıktığımda pek bi şey duyamaz hale falan gelmiştim. O derece bi ses. Başlarda dayanamayacağımı sandım, amcaya ayak parmaklarımı sallayarak mesaj vermeye çalıştım. Ne bir ses ne bir soluk. Hala gümbür gümbür ses. Bir ara psikolojik olarak şarkılar falan çıkardım o seslerden. Hatta itiraf ediyorum bir ara o ses resmen, 'Dal sarkar kartal kalkar, kartal kalkar dal sarkar' dedi. Çok korktum. Dedim garipten sesler duyuyorum. Ama onca sesin içinde onların garipten mi, gerçekten mi olduğunu anlayamadım. Mantıklı düşününce tabi garipten olduğunu anladım, zor olmadı.
Ve 15 dakika benim böyle garipliklerimle hızlıca, ama aynı zamanda çok hızlı olmayan bir şekilde geçti. Çıktığımda gerçekten duyamaz hale gelmiştim. Ama Tekira'ya gidecek olmanın ve gönlümce gezmenin heyecanıyla hemen ayaklandım. Ve mr maceramda bu şekilde sona erdi.
Öyle sevgili ecoecitçiler. Hepinize sağlıklı günler dilerim:) Kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere.

10 Nisan 2010 Cumartesi

ismail yk


Selamlar sevgili okurlar.
Evet boşluyorum arada blogu farkındayım.Ama bazen yazasım gelmiyor, bazen yazacak konu bulunmuyor, bazen de öğrenci olmanın mağduriyetini yaşıyorum.Uzatmadan konuma geçmek isterim ecoecitçiler.
Geçen haftasonu Disko Kralı'na İsmail YK çıktı.Daha bir çok konuk vardı tabi ama, benim için o program İsmail YK'dan ibaretti.Noluyo bana lan:D Ve benim arkadaşım da Disko Kralı'na gitmişti. Nasıl kıskandım anlatamam size sevgili okurlarım.:)
Şimdi adam yakışıklı, adam karizmatik, adam seksi. Bence bütük kızların içinde ufak bir İsmail yk aşkı var. Tamam tamam kapatmayın hemen sayfayı, şaka yapıyorum. Hehe korktunuz di mi lan?:)
İsmailciğim (eheh) ne şarkı yapsa oturuyor gündeme.Gerçi allah belanı versin diye şarkıyı kim yapsa ilgi çeker tabi ama bu adam farklı. Her şarkısı olay. Bknz: Facebook. Şarkıyı ezbere biliyorum evet itiraf ediyim. Dalga geçiyim diye dinleye dinleye ezberledim. Her neyse Facebook adlı internet sitesini garı gız bulma sitesi gibi gösteren İsmail'e saygılarımı sunuyorum o sözleri yazdığı için. O nedir ya 'lokomotif gülşen, çıtı pıtı birsen' diyor adam.
Hele hele klip tam anlamıyla izlenmeye değer. Hatta abartıyım şarkı klipsiz bir hiç. Bir çılgın Ayhan var sormayın. Okan Bayülgen daha geçen hafta farketti. Oysa ben Çılgın Ayhan'ın yıllardır hayranıyım, bayadır da takip ediyorum kendisini. Üzüldüm Okan adına, büyük eksiklik bence bu.
Her neyse bir de klibin New York kısmı var. İsmail ve dört dansçı arkadaşı denizden çıkıp değişik hareketler yapıyorlar. Biraz danslarını sergiledikten sonra o 4 adam tekrar denize giriyor ve bir anda patlama tarzı bir şey oluyor. Veee evet tsunami çıkıyor. Ee devamını anlatmaya gerek var mı? İsmail'in kaçış maceraları ve bu videoyu attığı kızı etkilemesi. Çok beğeniyorum ben klibi. Kim akıl ettiyse tebrik ederim. İsmail YK'yı da en kısa zamanda Facebook kadar ilgi görücek bir şarkı ve kliple görmek istiyoruz tekrar. Onu sewiyoruz. YEKA aşkı.:D YK ile ilgili bir şey daha öğrendim şu saniye. www.bombobomba.com ismail'in baya resmi fan sitesiymiş.Yani İsmaille ilgili daha fazla bilgi için http://www.bombabomba.com/ ehehe:)
Görüşmek üzere sevgili yeka sevenler..:)

19 Mart 2010 Cuma

Behlülsüz aşk-ı memnu dramı


Merhabalar sevgili ecoecit severler,
Ecoecit severler diyorum. Ama sanki sevilmiyormuşum gibi. Hatta okunmuyormuşum gibi. Son iki üç yazıma deskmate*mden başka yorum yazan olmadı vallahi. Ne bir beğenme, ne bir şey. Eğer bir gün aklınıza gelirsem de bu yazıyı okursanız söyliyim kırılıyorum. Okuyun efendim beni. Niçin bıraktınız. Üzülüyorum. Hani eğer beğenmiyorsanız söyleyin yeniliyim kendimi azıcık. Bırakıcam yazmayı okurlar sizin yüzünüzden. Kaleme kağıda küstüreceksiniz beni.
Her neyse beni okumayan okurlarım. Sıkı bir aşk-ı memnu takipçisi olarak dün akşam da oturdum televizyonun başına Behlül görmek adına. Bu bölümün ilk sahnesi Behlülle başladı. Bi güzeldi böyle, pek bi heyecanlı. Sonra baktık Behlül yok oldu resmen. Hee bi de bi ara çıktı bi sevişgen Bihterle anılarını hatırladı. Nihal'i öptü. Gitti. Beeeyle ağzımız açık Behlül'ü bekledik bir bölüm boyunca. Bir daha da çıkmadı beyimiz. Ve ben de anladım ki yaşlı boynuz Ednan, yürümeyi bilmeyen küçük Bihter, parazit Nihal, yaşlı çift Firdevs-Çetin (Çetin amca da güzel Türkçe konuşmaktan ölen amca) ve daha niceleri Behlül'süz çekilmiyor. Bu dizi Behlülle yürüyor efendim. Salya akıtıyor tüm genç kızlar. Böyle mis gibin bir insan. Tüm duygularımı da anlattım şu anda. Hayır bi de kıskanç gençler var, bloglarında sövüp duruyorlar (saygılar littleiv'e:)). Kıskanıyorsunuz efendim. Öyle güzel değilsiniz diye kıskanıyorsunuz. Burada bir telmih yapmak isterim 93f'e. Neyini kıskanıcaz upuzun saçlarını mı demek isteyebilirsiniz ama saçları kısa o nedenle bunu diyemezsiniz.
Sonuç olarak Aşk-ı Memnu'nun benim için Behlül'den ibaret olduğunu anladım bu bölüm. Değiştiresim geldi hep kanalı. Öyle bi Behlül fetişim varmış yani. Bunu da sizle paylaşmak istedim. İşte böyle sevgili okurlar. Seviyorum sizleri, görüşmek üzere.. :)

13 Mart 2010 Cumartesi

sevtap parman


Evet sevtap parman hakkında okan bayülgen'in programına çıkmadan önce pek bi bilgim yoktu. Ancak kendisi disko kralına çıktı ve verdiği frikiklerle kendini genç kesime de tanıttı. Bacaklarını masa üstüne çıkarması olsun, giydiği ya da yo yo giymediği eteğiyle verdiği frikikler olsun hep bi dikkat çekici tavırlar.Tamam güzelsin, yıllardır tanınıyorsun falan da abartmak hoş olmadı yani. Sekizyüzelli yaşında olmuşsun daha neyi kanıtlıycaksın ben onu anlamıyorum.
Her neyse kendisi o gece bu hareketlerle akıllarda bir iz bırakmıştı ewet ama birazdan izleyeceğiniz videoyla silinmez bi karakter yarattı kendisi. Bir programa çıkmış ve şarkı söylemiş. Hemi de ingilizce. Ama ingilizce değil o yani. İlkokulda 4. sınıfta başlanıyor ya ingilizce öğretilmeye. İşte o cümlelerle söylemiş şarkıyı. Telaffuz desen yorum bile yapamıyorum. En iyisi ben daha fazla konuşup sizi bu güzel videoyu izlemekten mahrum bırakmıyım. Yalnız mother deyişinin güzelliğine ve rich derken jest ve mimikleriyle şarkıya bir anlam kazandırmasına dikkat etmenizi rica ediyorum:) Keyifli seyirler, bol kahkahalar.. :)


6 Mart 2010 Cumartesi

michael jackson taklidi


Merhabalar sevgili okurlar
Blogumu ilk açtığım günlerde Michael Jackson taklidiyle ilgili bir yazı yazmıştım. Hatırlar mısınız bilmem? O yazıda yetenek yarışmasındaki MJ taklidi yapan bi amcadan bahsetmiştim. Çok sevmiştim. Benim için en iyi Michael Jackson taklitlerinden biriydi o. Arkasındaydım amcamın, destekçisiydim.
Birkaç dakika önce de yine aynı yarışmayı izlerken o amcayı gördüm. Yarı finale çıkaracaklar mı diye kalbim bi pır pır etti. Heyecanla ağzım açık bi şekilde televizyona bakıyordum. Temennilerim robottan MJ'a geçiş yapan amcamın yarı finale çıkası yönündeydi. Ve çıktı İlker abimiz. Ne kadar orjinal fikirlerle yaptı dansını. Bi estetik kazandırdı. MJ amcam gönüllerimizin michael jackson'ı. Ve bloguma yazarak onu ölümsüzleştirmek istiyorum. Ne oluyo lan adamla akrabalığınız mı var diyebilirsiniz ama yok öyle değil işte. Ayrı onun yeri.
Neyse sevgili ecoecit okurları. Sonraki bölümlerde smslerimle de onu destekleyeceğim. Tamam şaka yapmayacağım öyle bi şey. Ama yine de seviyorum onu. İlker abimm, robot Michael Jackson'ım.. Dualarımız seninle..:))

5 Mart 2010 Cuma

ayşe özyılmazel


Çirkinim birşeye benzemem
Balık etliyim süzülemem
Biraz da sıyrık diyorlar
Niye kapımda ağlıyorlar

Çok çıtırsın iddialısın
Koyduğum yerde kalırsın
Soğuttun ateşin düştü
Enerjin yok sınıfta kaldın

Bir şey eksik o da enerji
Yok ki aramızda sinerji
Tutmayınca tutmuyor işte
Seninki yaptı bana alerji

Sıradan olma canımı sıkma
Günde kırk kere mesaj atma
Biraz da erkek olsana
Koyun gibi bakmasana

Pozitif düşün rahatlarsın
Gider yapma aptal mısın
Bir nefes al ona kadar say
Dalai Lama sana anlatsın

Bir şey eksik o da enerji
Yok ki aramızda sinerji
Tutmayınca tutmuyor işte
Seninki yaptı bana alerji

Türk pop müziği ne hallere düştü azizim.Bir bağğyan oturuyor çok çirkin olduğu bir vakitte aynanın karşısına.Yağlı kafasına baka baka şarkı yazayım diyor.O halde iken yazdığı şarkı da bu kadar oluyor tabi.
Sayın Özyılmazel sözüm size! İlginç sözler biliyorum, kafiye yaratabiliyorum derdindeyseniz olmamış, onu söyliyim ben. Gadın '-erji' ile biten 3 kelime bulmuş. Bu üç kelimeyi dizelerin sonunda olmak suretiyle saçma sapan cümleler halinde yerleştirmiş.Evet buraya kadar tamam ama 4. kelimeyi bulamamış görüyoruz ki. Demiş ne yazsam, ne yazsam kendinden çıkmış yola. Tutmayınca tutmuyor işte. Niye zorluyorsun sevgili Ayşe. Bak adına saygım büyük. Herkes seni seviyo anlıyoruz ama yapma böyle şeyler. Olmamış şarkının sözleri olmamış. Tamam müziği pek bi güzel, kıpır kıpır.Hit oldu falan ama.. Sözleri bir kes daha oku gel bana teşekkür ediceksin. Çünkü her gün beni okuyorsun, biliyorum Ayşe! Hatta bazı yazılarında benim yolumdan ilerliyorsun. İdol olmak güzel şey Ayşe,bilmezsin.
Kendime gelmeliyim, yine kaçırdım ipin ucunu:) Evet sevgili okuyucularım farkındayım çok uzun süredir yazmadığımı ama bilgisayarımla ilgili bir kaç teknik aksaklık oldu. Özür diliyorum sizleri ecoecit'siz bıraktığım için:) Bugünlükte bu kadar ecoecit sevenler. Hoşçakalın:)

9 Şubat 2010 Salı

yeni eğitim öğretim yılınız hayırlı olsun:)


Merhabalar sevgili okuyucularım,
Evet farkındayım, tatile girmemizle çıkmamız bir oldu. İlk gün o sıcacık yataktan kalkıp okula gitmenin ne kadar zor olduğunu anlatmamız mümkün değil. Ama iyi kötü bu dönem de başladı. Ve ışık hızıyla geçmesini umuyoruz. Allam nolur hemen geçsin ya:)
Yeni eğitim öğretim yılı (ya da dönemimiz) herkese hayırlı olsun:)

3 Şubat 2010 Çarşamba

burda rus var mıdır?


Merhaba ecoecit sevenler..

Sizinle acilen paylaşmak istediğim, içimde tutamadığım bir olay yaşadım geçenlerde.

Tatilden faydalanıp kuzenime -İstanbul'a- geldim.Gayet masumane duygularla çıkmıştım oysaki yola.Önce Taksim dolaylarında bir grup arkadaşımla buluşup sonra da Kadıköy'e geçtim.Kuzenimi beklemeye koyuldum. Gelip beni alacaktı ve huzurlu bir biçimde evimize gidecektik. Ama kuzen trafiğe takılınca ben elimde 35 kiloluk bavulum, kolumda 180 kiloluk çantam ve elimde 86 kiloluk hediye peketlerimle durakta beklemeye koyuldum. Heyecanlıydım. Laf yemek istemiyordum. Ama gelen geçen bir kaç abazanın pis bakışlarına maruz kaldım. Sonra korkunç tipli insanlar görünce sanki kuzenimi görmüş gibi acele adımlarla yürümeye başladım bir sonraki durağa doğru.Böyle böyle baya durak ilerledim. Sonra bi teyzeyle amca gördüm durakta oturan. Hemen gittim yanlarına sığındım. Onların himayesi altında otururken bir yandan kuzenime, diğer yandan trafiğe küfür ediyordum.

Mutlu mesut teyzem ve amcamla otururken onların otobüsü geldi. Hunharca beni orada bırakıp koşar adımlarla otobüslerine bindiler. Kaldım mı g.t gibi. Vallaha kaldım. Orada korkulu gözlerle devam ettim oturmaya. Ve korktuğum şey başıma geldi. Bir kıro indi otobüsten. Bana doğru yaklaştı. Şöyle önümde bi kaç tur attı yan gözle bana bakarak. Tam kalkıp gitme düşünceleri dolaşırken kafamda 'Pardon bayan' dedi. Ah dedim şimdi zıçtın eco. Bir şey sorabilir miyim diye devam etti o kıro ses. Başımı evet anlamında sallama gafletinde bulundum. Çok acı bir ses tonuyla gerçekten çok etkileyici bir soru sordu küçük kırocuğum bana:

- Burda rus var mıdır?

Tıkandım. Yok dedim bu bir rüya. Beynimden neler geçti o anda bir bilseniz. Ne cevap verebilirim diye tartmaya başladım bu kez. Evet desem belki de adam çıldırıcak orada 'nerde lan nerde göster çabuk' diye azıcak. Hayır desem 'Sittir lan nası yok daş gibi ruslar var burada daş' diye çemkiricek, bu ihtimal de var. Dedim en iyisi sen kaç ecoecit. 'Bilmiyorum ki valla' diyerek samimi bir ortam oluşturdum o an ve aldım bavulumu koşar adım kaçtım o duraktan. Allamm dedim ne insanlar var. Hadi tamam bu soruyu sormasını kabul ediyorum diyelim -ki inanamıyorum hala bu saçma soruya- e neden sordun be herif. Amaç ne olabilir. Varsa sananeee, yoksa sanane. Ne yapacaksın rusu. Sapık herif. Kimbilir neler düşünüo ruslar hakkında. Geldi bir de bana çatti manyak. Çok korktum açıkçası.

Kuzenim geldiğinde de üstüne atladım kızın. Dedim allam çok şükür emin ellerdeyim artık. Eve gidip yatağıma yattığımda hala aklımdaydı o soru: İstanbul'da rus var mıdır?

29 Ocak 2010 Cuma

minibüs gerilimi


Bir şey sormak isterim size ecoecit sevenler! Sizde de bir minibüs fobisi var mı? Yoksa sadece benim sorunum mu bu? Minibüse binme vakti gelince çıldırıcak gibi oluyorum.
Bir kere gözler uzağı görmüyor. Bir de o minibüslerin nereye gittiğini yazan yazılar da küçücük. Minibüs yanıma gelene kadar gözler kısık, her an önüne atlıycakmış gibi bekliyorum. Benim bineceğim minibüs değilse şoförün küfürlerini duyar gibi oluyorum. Benim minibüsümse atlıyorum önüne, el kol sallıyorum, çığlık atıyorum vs.. Duruyor. Evet durdurma kısmını başarıyla atlattım. Ama bunla bitmiyo işte.
Tam biniyorum, adımımı atmışım. Başlıyor hareket etmeye. Zıplıyorum hemen minibüse. Bir de orada dengede durmak gibi büyük bir sorun var. Birden gaza basınca sarsılıyorum tabi. Düşmek yolunda ilerlerken herkes ağzı açık bana bakıyor sanki. Neyse düşmedim, bunu da atlattım. Bir de güzel cam kenarına oturdum. Oh! Eve yaklaşana kadar sorun yok.
Mutlu mesut süren yolculuğum bitmek üzere. Heyecanlıyım. İnicem. Ama nasıl inicem? Köşede, dört yol ağzında, müsait bir yerde inebilir miyim, durur musunuz, indirir misiniz, bindirir misiniz.. öhöm.. Binlerce inme cümlesi var.Hangisi, hangisii?.. O seçim aşaması çok zor bence. Evet seçtim diyelim ama o minibüsün harıltılı hurultulu sesinden benim sesim duyulamayabiliyor. Çemkire çemkire bağırıyorum. Köşede diye. Evet duyurdum tek sorun inip evime yürümek. Duruyo gibi yapan minibüsün en yavaş olduğu anı yakalayıp atlamak gerekiyo. Bu büyük bir sanat bence. Çünkü pek durduğu görülmez o lanet minibüslerin. Onu da yaptın mı bitti zaten. Eve yürü ondan sonra huzurlu huzurlu.
O meşakkatli yolda bunları başarabilirsem ne mutlu bana. Ama eğer birinde bi sorun olursa işte o zaman olmuyor. O zaman da çok üzülüyorum. Bu derdimi de açtım size artık mutluyum sevgili okuyucularım.
Ecoecit iyi yolculuklar diler..:)

26 Ocak 2010 Salı

deniz


Bu soğuk kış gününde konu olarak denizi seçmem ilginç gelebilir belki size.İlginç zaten:D Ama denize girmeyi çok özledim ve bu özlemimi bir nebze olsun bu yolla gidermek istedim :D
Tatillerin vazgeçilmezidir denize girmek.E denize girince de iskeleden veya dubadan ikisinin de olmadığı bir ortamda ise arkadaşın sırtından atlamak..Atlayan her çocuk da kıçını yırtarcasına bağırır sahildeki ebeveynine."Anneeee baağğkk! Babaaaa atlıycam şindi! " diye inler sahil.Ebeveyn o an yerin dibine girmek istese de oğludur, kızıdır. Ondan utanmaması gerektiğini düşünüp bakar masumca, o lanet sahneyi görmek zorunda kalır.Bombalama atlayarak etraftaki insnları rahatsız etmekten veya çivileme atlamaktan büyük bir zevk alan insanın kendi çocuğu olduğunu farketmesi de ayrı bir acıdır anne, baba için. Neyse o an üzülse de hüzünlense de gülüp alkışlamak zorundadır aile büyüğü.Çocuk ise mutluluktan ölür o anda. Büyük bir iş başarmış zanneder kendini. Onun içinde bilim adına büyük bir şeyler yapmış gibi bir mutluluk vardır. Etrafta denize girememiş olan göbekli teyze ise çocuğu boğak ister o anda.
Bir de denize girememiş insanın, denizdeki insana sorduğu o alışıldık soru ve denizdeki insandan gelen alışılmıştan da öte cevap vardır.
-Soğuk mu su?
-Soğuk ama girince alışıyosun!
Bu ne ulan bu ne? Girince alışırsın.Zaten bu hepimizin bildiği bir şey.Asıl problem girebilmek zaten.
Soğuk ama girince alışıyosun. Soğuk yani. Aslında girdiğin anda uyuşucaksın, kıçın donucak, acı çekiceksin. Ben bunları yaşadım, sen de yaşa mesajı veriyo denizdeki.
Sevgili okurlarım lütfen yapmayın bunu birbirinize. O lanet cümleyi demeyin, dedirtmeyin. Eğer size soran olursa soğuk, buz gibi geri kaç, geri kaç falan deyin!Dürüst olun biraz dürüst.
Hey denizdeki sana sesleniyorum. Yalancısın sen, iki yüzlüsün! Biri beni durdursun. Ya da biri bana gelsin, o da sensin! Tamam sustum!
Görüşmek üzere sevgili okuyucularım..

23 Ocak 2010 Cumartesi

iyi tatiller:)


Sevgili okurlarım..
Farkındayım ki özlendim.Ama bu okul beni yedi bitirdi ve ben blogumu unuttum.Bundan sonra tekrar eski hızıma kavuşucağımı düşünüyorum.
Bütün lise öğrencilerine yorgunluklarını atabilecekleri, istedikleri gibi eğlenecekleri,mutlu,huzurlu bir tatil diliyorum.Üniversite öğrencileri sözüm size:D Okulu bitmiş olan vaaar , olmayan var.Bitmiş olanlar yatın uyuyun gönlünüzce:) Hala tatil yüzü göremeyen gençler ise son bi gayret az kaldı hacı.
Herkese iyi tatiller..:)

1 Ocak 2010 Cuma

mutlu yıllar!

Merhabalar sevgili okuyucularım.2010un ilk yazısını yazmanın heyecanı içindeyim şuanda:)Umarım yeni yıl hepimize sağlık, mutluluk, başarı, para ve aşk getirir. Hepsi olmasa bile birazı olsun be hacı:)mesela bi sağlık we birazcık aşk alayım ben:)
Her şey gönlünüzce olsun..2010da bol bol, durmadan, çıldırmışçasına beni okumanız dileğiyle..:)